
Çemberin silüetiyle ilk defa “Kadınlar Şifadır” kitabında karşılaştım. O günden beri de çembere oturmanın hayalini kurdum. Ama nasıl olurdu, hiç anlam veremiyordum. Hiç oturmadığım bir çemberin hayalini nasıl kurabilirdim? Orada sihirli şeyler olacağı inancı nasıl bu kadar canlıydı? Adeta çok iyi bildiğim ama yıllardır uzak kaldığım bir yerin özlemini çekiyordum. Sonra Canım Filiz’in Keyf-i İnziva çağrısını duydum. Duyar duymaz kendimi o çemberde hissettim. Sanki ben daha gitmeden oradaydım. İnanılmaz bir hevesle gideceğim günü bekledim. Fethiye’ye gelir gelmez birçok kız kardeşimle tanıştım. Gözlerimin ilk defa gördüğü ama ruhumun çok önceden tanıdığı insanlardı. Açılış çemberine oturmadan önce şömine başında gelenlerle toplaştık. Orada, biz mi ateşle ısınıyorduk? Yoksa ateş mi bizle ısınıyordu? Hala karar veremiyorum. İçten samimi sohbetler sarmıştı her yeri.
Açılış çemberine oturduğumuzda içim kıpır kıpırdı. İnanılmaz heyecanlıydım. Ağzımdan kelimeler çıkacak gibi değildi. Kendimi bile tanıtamayacaktım sanki. Adımı bile söyleyemeyecektim. O heyecanla Filiz çemberi HOŞ GELDİN diyerek açtı. Bu kelime tam da ihtiyacım olan şeydi. Her birimiz birbirimizin gözünün içine bakarak HOŞ GELDİN dedik. Muhteşem bir deneyimdi. Gözümün içine bakıldığında, ben o gözlere baktığımda ruhum dalgalanıyordu ve içimde bir şeyler çözülüyordu. O zaman bütün heyecanım ılık bir yuvaya gelme hissine dönüştü.
Açılış çemberinden sonra odaya çekildiğimde şunu hissettim, “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Bu çok kıymetli bir yerden geliyordu. Sabahı ayrı, günü ayrı, gecesi ayrı, bambaşka deneyimler yaşadık. Her çemberde, oturduğum ve kalktığım kişi aynı değildi. Fazlasıyla özel olan bu alan öyle kıymetli korundu ki. Çemberden kalktık birlikte yemek yedik, birlikte yürüdük, birlikte ördük, birlikte şarkı söyledik. Ama hiçbirimiz çembere ait bir şey sormadık. Bu bana inanılmaz rahatlatıcı gelmişti. Her ne olmuşsa çemberde olmuştu ve çemberde kalmıştı. Kız kardeşlerimle birlikte her oturduğumuz çemberde ihtiyacım olan bir şeyin karşılandığını hissettim. Bir bakış, bir gülüş, bir sarılış, bir soru, bir koku, bir ağaç, bir portakal, bir ses, çok ses, bir yıldız; neye ihtiyacım varsa işte bunlar ve sayamadığım her şekilde geldi, kucağıma oturdu. Çok sihirliydi ve benim için sihirli olan şey birliği hissetmek, birlik içinde mest olmaktı. Kız kardeşlerimle birliği tatmak paha biçilmezdi. Sayısız armağanla kalktım her çemberden ve sayısız armağanla döndüm Keyf-i İnzivadan. Döndüğümden beri de bir sonraki çembere oturma hasreti var içimde. Bütün Canların, hayatlarında ruhlarına armağan olarak, en az bir kez çembere oturmalarını buraya bir dilek olarak bırakıyorum. Duyan duymayana duyursun, çember sofrasından nasiplenmeyen Can kalmasın.
Binlerce yıllık olan çember sofrasına buyurun! Tuğba Aslan ttubaaslann@gmail.com
Kapak Fotoğrafı: Filiz Telek